Mamak İlçesi Demirlibahçe Mahallesi’nde yer alan Alp Doğan Şen Konağı, dönemin önde gelen ailelerinin aile apartmanları yaptırdığı bölgede özgün konut yapılarından birisi olarak inşa edilmiştir. Sahibinin ismi ile anılan yapı simgesel bir anlama da sahiptir. Yapılan sözlü görüşmelerde yapının projelerinin 1953 yılına tarihlendiği, ancak kimin tarafından hazırlandığının bilinmediği anlaşılmıştır. Ancak dosya bulgularından yapıyı çok katlı yapıya dönüştüren 1970 yılında onaylanmış bir projenin olduğu anlaşılmaktadır. Kâgir sistem olarak inşa edilen yapı iki bodrum kat, zemin kat ve bir normal kattan oluşmaktadır. Arazinin eğimi nedeniyle bodrum katlar arka cephede normal kat haline dönüşmüştür.Kare formunda tasarlanmış olan yapı dönemin bahçeli evlerinin tipik örneklerinden birisi olarak pencere düzeni, cumbavari çıkması, payandaları ile geleneksel konuta daha yakın durmaktadır. Yapı sade bir dille ifadelendirilmesine rağmen, balkon demirleri, giriş üzerindeki zarif saçak detayları ile özenli bir yaklaşımın ürünüdür. Doluluk boşluk oranlarındaki denge ile cephede sağlanan bütünsellik dönemin aile yaşantısının dışa yansıması olarak değerlendirilebilir. Yapının Doğanbahçesi Sokak cephesi ölçeği ve insan önceliği ile davetkâr bir kurguya sahiptir. Orijinal projede ön cephede olduğu gibi arka cephede de cumbavari bir çıkma vardır. Ancak sonrasında cephe değiştirilmiş, düşey etkinin dengelendiği balkonlar ve çatı ışıklığı dikkat çekici unsurlar olarak öne çıkmıştır.Bir aile apartmanı olarak inşa edilen Alp Doğan Şen Konağı her katta bir daireden oluşmaktadır. Özgün projede depo olarak kullanılan mekân sonrasında iki daireye dönüştürülmüştür. Her dairenin kendi içerisinde küçük de olsa farklı tasarlandığı görülmektedir. Dikdörtgen formlu salon ortadadır, salonun etrafında ise odalar, banyo ve mutfak yer almaktadır. Salonun bir sofa gibi ele alındığı yapıda plan şemasında da geleneksel konut izlerini bulmak mümkündür. Yapının projelendirilme aşamasında, evin hanımının doğrudan proje sürecinde etkin olduğu sözlü görüşmelerde dile getirilmiştir. Alp Doğan Şen Konağı biçimlenme kararları ve plan kurgusu ile dönemin konut yapılarına özgün bir örnek oluşturmaktadır.
(Bayan Seza Şen Evi)Sözlü görüşmelerde yapının projelerinin 1953 yılına tarihlendiği anlaşılmıştır.Tadilat Ruhsat: 01.07.1970
Tacettin ŞahinGörüşmeyi Yapan: Tezcan Karakuş CandanGörüşmeyi Derleyen: Tezcan Karakuş CandanGörüşme Yapılan Kişi: Tacettin Şahin Görüşmeden Derlenen BilgilerGörüşme yapılan kullanıcı evin sahiplerinin üçüncü kuşağıdır. Aslen İzmirli olan ve 1991 yılına kadar İzmir'de yaşayan Tacettin Şahin , ev ve çevresi ile ilgili aktarımlarını, dedesi, annesi ve dayısı üçgeninde paylaşmıştır. Dayısı ve annesi vefat ettikten sonra evin üçüncü kuşak kullanıcısı olan Şahin, evle birlikte, yaşanmışlıkları da miras olarak almış ve gelecek kuşaklara taşıyacak bir aktarıma konu etmiştir. Bina önden iki, arkadan üç katlıdır; merdivenin altında bir kat ve bir de bodrum kat vardır. Orijinalinde depo olarak kullanılan bir mekan ve büyük bir bahçesi bulunan evde her katta bir daire ve bodrumda iki daire yer almaktadır. "1991’de geldim Ankara’ya. Rahmetli dayım o evdeydi, aile hep orada yaşıyordu. Köken İzmir... İzmir'e Selanik'ten gelmişler. Kurtuluş Savaşı başladığı zaman rahmetli dedem askermiş, oradan ayrılmış. Milli Mücadele’ye katılmış, hayatı boyunca askerdi, asker olarak emekli oldu. Bir teyzem, bir dayım, bir de annem; üç kardeşler. Dayım eski milletvekili idi. Dayımın adı Alp Doğan Şen, Diyarbakır milletvekilliği yapmış. 1960 İhtilali’nden sonra 1963’te milletvekilli olmuş. Demir Çelik'te genel müdürken Adalet Partisi'nin hem kurucu üyelerinden birisi, hem de milletvekili. Hakimlik, bağımsız avukatlık yapmış birisi. Ev, bahçeden baktığınız zaman dört katlı, yoldan baktığınız zaman iki katlı gibi görünüyor. Alt katın planı pencereli. 2010 yılında orada oturmaya karar verdikten sonra baştan aşağı her şeyiyle tekrar yenilendi ev. Yaklaşık 30 yıl kadar önce, bahçe tarafından baktığınız zaman -çıkma tabir ediliyor ya- müştemilat için çok küçükmüş, rahmetli dayıma :“Neden bu ev tek haneymiş gibi, içerisinde katlar olan bir ev değil de bağımsız katlar gibi yapılmış?” dedim. O da annemin huysuz bir kadın olduğunu söyledi. Yardımcılarla aynı yerden girmek istememiş. Hep onun borusu ötermiş, bizde hep kadınların borusu ötermiş."Dönemin bürokrat ve yöneticilerinden olan kullanıcılar, bu durumu bir sokağın şekillenişinde de kullanmışlardır. Asker kökenli yapı sahibi, aynı düzen ve kural silsilesini mahalle yaşamına da taşımış, yaşam ile mekanın şekillenişi arasındaki ilişkiyi örneklemiştir."Ev 1953 yılında yapılmış. Arsayı nereden aldıklarını bilmiyorum. Dedem öylesine kıdemli asker ve yetkiliymiş ki bulunduğu sokağa oğlunun adını vermiş. Bir de dayım anlatırdı; Mekteb-i Musiki yani bildiğimiz Hacettepe Konservatuvarı ve onunla birlikte gasp edilen Konservatuvar vardı. Evler hep 2-3 katlı evler. Buranın şimdi böyle olduğuna bakma, burası çok mühim bir yerdi. Çok da önemli bir semtti. Sokağın başında Emel Sayın otururdu. Akşam bahçe müsaitmiş, barbekü falan yaparken, biraz da içilecekse herkesin bildiği popüler birilerinden bahsedilirmiş...Sohbetlerimizde, Ankara Hukuk’ta, 2. Dünya Savaşı'nın sonunda Almanya'dan kaçan Yahudi bilim adamlarından bahsederdi. Onların arasında bir din sosyoloğu varmış; Hich adında bir sosyologmuş. Keşke aynı zamanda yaşasaydınız, ne kavgalar yaşardınız derdi. Eğer kalabalıksak, Emel Sayın anlatır, Ajda Pekkan anlatır, Muazzez Abacı anlatırdı. Emel Sayın mahallede bütün çocukları toplar, peşine takar, şarkı söyler dolaşırmış. Ajda Pekkan’ın mahallede dövmediği erkek çocuk yokmuş; ama anneannemden çok korkarmış, bizimkilere yanaşamazmış. Bunlar 1950'li yıllarda, tam 60’a gelmeden anlatılan şeyler. Herkesin evleri ikişer katlıymış. Emel Sayın'ın annesi dikiş dikermiş; insani olarak baktığınız zaman, çocukluğunuzda tanıdığınız birisi popüler olmuşsa siz onu anlatırsınız. Özellikle Emel Sayın'la ilgili çok şey anlatırdı. Çok güzel kadınmış. Ajda Pekkan’ın yanına yanaşamazlarmış, herkesi dövdüğü için. Emel Sayın için, iyi bir kızcağız derdi. Çıtı pıtıydı derdi. Annesi dikiş dikerek büyütmüş onu; babası bırakmış gitmiş. Herkes birbirini biliyor. Mahalle ilişkisi var. Evler karşılıklı, eski Ankara evi gibi. Fark edilecek bir şey değil. Cumhuriyetin ilk yıllarında modernleşmenin etkisiyle tuhaf evler yapılmış, şimdiki gecekondulara benziyor. 1970'lerin başında, küçük bir şehirde birileri modernleşmeyi algılamış ki, bunlar da genelde Demokrat Parti’li imiş zaten. Romanlarda, Türk filmlerinde vardır. Diğerine hemen “çarıklı” derler. Benim dayımın en çok kullandığı laflardan biriydi. Kibar bir adamdı. Neden evin tekrar bakımının yapılmadığını konuştuğumuz zaman, annesinden ve babasından sonra, özellikle annesinden sonra -ki ben bunu kendi annemde yaşadım, annenizi kaybettiğiniz zaman yaşamla bağınız kopuyor, anneyi kaybettiğinizde kimsesiz kalıyorsunuz, annelik doğuştan, babalık sonradan edinilen şey; çok doğru - ilgilenmek istemedim demişti." Yeni kuşaklar eve yerleşince dönemin ihtiyacı ve isteklerine yönelik tadilat süreci ortaya çıkmıştır. Kullanıcı bu noktada yapının dönüşümünde birinci derecede kendisini sorumlu hissetmektedir. Burada, mülkiyet kavramı ile yapıya müdahale arasında önemli bir bağ olduğu anlaşılmaktadır. "Tadilat yaptırırken, benim isteklerime göre yapıldı. Mimardan yardım almadım. Duvarın, kolonun arkasında bir bozuk priz varsa onu tamir ettirmek istersiniz normalde. Dayım orada bir prize mi ihtiyacı var; çağırır elektrikçisini, kabloyla çektirir,dışarıdan bir priz yaptırırmış. Şu anda benim yaşadığım yerde, üst katta, sırf kendi rahatı ve hayvanlarının rahatı için üç tane giriş kapısı yaptırmış. Dairenin koridora ve sahanlığa açılan üç kapısını düşünün. Bunun bir tanesi tamamen cam, bir tanesi ahşap, bir tanesi demir ve cam. Mutfak bacalarının dışındaki bacaları kiremitlerin altına indirttim. Doğalgaz sistemine geçince bacaları kapattım. Belki birini şömine yaptırabilirdim." Konut şekillenirken, dönemsel olarak kadınların etkin oldukları anlaşılmaktadır. Kadınların konut üzerindeki belirleyici rolleri, toplumsal ilişkilenmedeki belirleyici rolleri ile paralellik göstermektedir. "Annem o kadar baskın ki. Projenin üzerinde Bayan Seza Şen’e aittir yazıyor. Mimarı hakkından hiçbir fikrim yok. Projeyi tesadüfen buldum birçok şeyin arasında. Önce parşomen kağıdı olduğunu düşündüm… Dışında Arapça birşey var, belki onlarla bağlantılı olabilir." Her kentin kendi dokusu vardır. İnsan kendisine ait özellikleri bu dokudan etkilenerek de geliştirir. Kentten hareketle farklı bir bakışa sahip olur. Bu bakış insanının var ettiği her mekansal çevrede kendisini yeniden üretir. Kullanıcı da geçmişini konuta yansıtarak değerlerinin sürekliliğini sağlamıştır. "İzmirli’yseniz, eve baktığınızda Rum evinin, Türk evinin özellikleri ararsınız. Ankara’nın, böyle sefer tası gibi, kutu gibi evleri vardır. Cumba sanki yapılmak istenmemiş gibi. Birazcık göstermelik gibi. Şimdi eve bakıyorsunuz. Arka tarafından Ankara'nın evleri gibi maskulen, öne bakıyorsunuz, önden hiç de öyle değil. Ön görünüşü, denizi olan bir yerin çağrışımını yapıyor. Eve arkadan baktığınızda doğu kültürü çok net; çizgiler önden baktığınızda daha yumuşak, batı kültürü gibi. Daha anaç görüntüsü var. Cumbalar küçük, İzmir'de daha büyüktür. Zoraki yapılmış gibi. Anneannem biraz baskıyı kurabilmiş galiba ısınması konusunda, o kadar baca vardı ki orada. Önce sobalı yapılmış. Soba borusu bütün odaları dolaşırdı, her yerde baca vardı, soba borularından her yer ısınırdı. Şimdi kaloriferli. Bütün katlarda böyle. Isıtmayı soba borusunu her odada dolaştırarak sağlıyorlarmış."Kullanıcı, mekanı bir süreklilik içinde algılamış, önceki kullanıcıların konuta kattıkları değerleri, gelenekleri devam ettirerek mekanı sahiplenmiştir. Bu duyarlılık, evin ranta meydan okumasını da sağlamıştır. Yaşanmışlıklar, mekana sinmiş bir şekilde kuşaktan kuşağa aktarılmakta, şeffaf bir örtü işlevi görmektedir. "Herhangi bir şekilde yıkıp müteahhitte vermek gibi bir fikrimiz yok. Kimsenin de yok. Üstte ben ve yeğenim oturuyoruz. 11 yaşında ablamın torunu, yakın zamanda annesini kaybettik, birlikte yaşıyoruz; üstün zekalı bir çocuk. Altta yeğenimin baldızı bir kızımız var, o oturuyor. Altta küçük bir ev var, onu kiraya veriyoruz; ama öğrencilere. Çok cüzi paraya, bir çok ihtiyaçlarını da karşılıyoruz. Rahmetli dayım: “Az kira versin ama hiç kira vermemezlik etmesin” demişti. Çok genç insanlar bunlar, hiç kira vermemeye alışmasınlar derdi. Ablamla yakın oturduğumuz için sürekli evde bir şeyler değiştirilir. Aşağıdaki müştemilat olan yerlere konulur. Kendileri iyi olduğu sürece, problemin kaynağı kendileri olmamak kaydıyla, sizden mütevellit mahallenin huzursuz olmaması önemli." Önceki kuşakların kurduğu sosyal mahalle ilişkileri kısmen devam etmekte, bu durum, konutun güvenli çevreler oluşturma potansiyelini ön plana çıkartmaktadır. Sabah selamlaşmaları, esnafın önceki kuşakları tanıyarak anılarını paylaşması, vb., mekanın insanla kurduğu bağı güçlendirmektedir. "Mahallede kuru temizlemeci ile, yeğenimin oturduğu dairenin üzerindeki öğretmen emeklisi bir aile ile ilişkilerimiz devam ediyor. Dayımın vefatında tanıştığımız kişiler vardı. Kuru temizlemeciye her gittiğimde mutlaka bir şeyler anlatır. Dedemin asker kıyafetlerini temizletiyorum dönem dönem. Kuru temizlemeci, “Aman kıymetini bil” diyor. O evin aileden birinde kalıyor olması önemli; eskiden kalanlar, birbirimize alıştık, son beş yıldan beri orada yaşıyorum. Dayımla kafaları çekerdik. 82 yaşındaydı ama dimağı çok temizdi. Mesela en çok eğitim sürecini anlatırdı. Dayımla sohbetlerimizde, Türkiye üzerine sohbet ederdik. Almanya'dan Türkiye'ye gelen Yahudi hocaları üzerine yoğunlaşırdı. Şarap üzerine ve Diyarbakır üzerine yoğunlaşırdı. Dayım birçok müzik derneğinin kurucusu. Bu kadar şeyi nasıl sığdırabilmiş yaşamına, inanılmaz. Sanatla çok yakından bağlantılıydı. O semtte Garden Party yapılırmış: “Annem herkesi çağırmazdı, seçerdi” derdi. Aralarında yabancı olanlar da varmış ama o semtte oturup oturmadıklarını bilmiyorum.."Dönemsel olarak kullanıcıların alışveriş için fazla seçenekleri yoktur. Herkesin alışveriş için ortak noktası Ulus merkezdir. Kendilerine ait alışveriş yaptıkları dükkanları sahiplenmişlerdir. Dönemde, daha insani şekilde yürüyen bir ticaret anlayılşı olduğu anlaşılmaktadır. "Ulus’tan alışveriş yaparlarmış; ablam hala, “Dayımın balıkçısı”, “Dayımın tavukçusu” der. Ablam hala gider oralardan alır. Ulus’tan alışveriş yapıyormuş. At Pazarı’na gidermiş. Dayımın çevresi genelde İzmirli’ydi. Bir tek Ankaralı karşı binada oturan kişi vardı diye anlatırdı."