Mamak İlçesi’nde, 1930’lu yıllardan itibaren gelişmeye başlayan Demirlibahçe Mahallesi’nde bulunan bu konut yapısı kent merkezinde, işlek bir cadde üzerinde yer alan, ticari fonksiyonları konutla birleştiren, bulunduğu parsele göre yalın bir biçimde tasarlanmış, dönemin yüksek yoğunluklu yapılarından birisidir. Yapının tasarımı İnşaat Mühendisi Şerafettin Şahıstan’a ait olup, mimari projeler 1951 yılında onaylanmıştır. Bodrum kat, zemin kat, iki normal kat ve çatı arası kat olarak inşa edilen yapının her katında farklı plan kurgusuna sahip üçer daire bulunmaktadır. Yapı Talatpaşa Bulvar’ı ile Uzgörenler Sokağın kesişiminde yamuk formunda bir parsele oturmaktadır. Parselin formuna uygun olarak biçimlenen yapının cephe düzeni ana kütlenin boşaltılması ile elde edilen balkonlarla oluşturulmuştur. Yapı İkinci Ulusal Mimarlık Akımı’na verdiği referanslarla biçimlenmiştir. İkili, üçlü dikdörtgen pencere düzenleri, yuvarlatılmış köşeler, geniş saçaklı kırma çatı ve simetrik cephe düzeni bu yaklaşımın ürünleridir. Giriş ana caddeyi gören batı cephesi yerine dönem konut yapılarında sıkça görüldüğü üzere yan cephenin merkezine alınmış ve geriye çekilerek tanımlanmıştır. Yapının Talatpaşa Bulvarı ve Uzgörenler Sokağı gören batı ve güney cepheleri katı bir simetrik düzen içinde olup, balkonlarla kısmen hareketlendirilmiştir. Bu cepheler ikili pencere düzeninin bulunduğu dolu kütle ve balkonların bulunduğu boşaltılmış kütlenin düzenli olarak tekrarı ile kurgulanmıştır. İki cephenin birleştiği meydana bakan köşe ise yuvarlatılmış ve boşaltılmıştır. Yapının bu cephelerinde zemin kat ticari işlevler için ayrılmıştır. Yapının doğu ve kuzey cepheleri ise oldukça yalın bir biçimde düzenlenmiş, köşe balkonlar bir kolon ile özelleşmiştir. Yapının planlaması üzerinde bulunduğu parsele göre şekillenmiştir. Yamuk formundaki parselin formunu alan yapıda bodrum ve zemin katlar ana cadde ve sokağı gören cephelerde ticari fonksiyona ayrılırken, daireler doğu ve kuzey yönünde yerleştirilmiştir. Üst katlar tamamen konut fonksiyonuna ayrılmıştır. Kuzeyden erişim sağlanan girişin karşında dikdörtgen formdaki ana merdiven vardır. Bu merdivenin yarattığı sahanlık “L” formunda merdivenin etrafına konumlandırılarak, her katta bulunan üçer daireye giriş bu sahanlıktan sağlanmıştır. Tüm daireler bu sirkülasyon çekirdeğinin etrafında “L” formunda sıralanmaktadır. Yapının doğusunda yer alan dairelere kare planlı bir holden ulaşılmaktadır ve bu hol tüm birimlerle doğrudan ilişki içindedir. Bu dairelerde ıslak hacimler bir araya toplanmıştır. Yapının güneybatısına konumlandırılan daire yine bir holün etrafına yerleştirilen birimlerden oluşmaktadır, ancak bu dairede özel yaşam alanlarını ayırmak üzere bir koridor bağlantısı kullanılmıştır. Talatpaşa Bulvarı numara 175, bölgesel özellikler taşıyan, konut işlevini ticaretle buluşturan, kent merkezinde yer alan erken örneklerden birisidir.
Ahter Kıral ve Naime BademliGörüşmeyi Yapan: Tezcan Karakuş CandanGörüşmeyi Derleyen: Tezcan Karakuş CandanGörüşme Yapılan Kişiler: Ahter Kıral, Naime BademliGörüşmeden Derlenen Bilgiler Talatpaşa Bulvarı No. 175 adresindeki binanın yapımına tanıklık etmiş olan, yapının sahibi Naime Bademli ve yapının ikinci kuşak kullanıcısı Ahter Kıral ile görüşme yapılmıştır. Naime Bademli 1924 yılı Ankara doğumludur. Eşi de Ankaralı’dır. Talatpaşa Bulvarı'nda, köşede bulunan ev, kızı Ahter'in 1950 yılında doğumu ile birlikte inşa edilmiştir. Naime Bademli’nin eşi Ankara Üniversitesi’nde öğretim üyesidir. Semtte o dönemde tanınmış, seçkin insanların oturduklarını ifade eden Naime Bademli görüşmede 90 yıllık bir geçmişi gözler önüne sererken, bugüne dair eleştirilerini, o günün güzellikleriyle birlikte aktarmıştır. Geniş ve zengin bir sosyal çevresi olan Bademli, evin yapım sürecini ve mimarına dair bilgileri de paylaşmıştır."Talatpaşa şimdi çok değişti, ben bile gidemiyorum. Eşimin arkadaşları vardı, mimar, plancı; onlar projelerini çizdiler evin. Arkadaşlarımız evi yaparken çok yardım ettiler. O zamanın en güzel eviydi. Mimarı Semih Sunar’dı. Eşim doktor olduğu için bu evi yapayım istedi. Orada çok eskiden arsamız ve bahçemiz ve bahçıvanlarımız vardı. Tren yolu ikiye ayırırdı. Konservatuarın karşısındaki ilkokulda okudum. O zaman daha güzeldi. Bizim evin bitişiğinde Rüştü Ederhun oturuyordu. Hanımı Tendo Hanım’dı; çok kültürlü insanlardı. Ben şimdi şaşırıyorum, o kadar değişti ki Dikimevi, kalite o kadar düştü ki... Etrafımızda doktorlar, mühendisler, öğretim üyeleri vardı. Hepsi değişti."Zemin artı üç kat olarak yapılan apartmanın tamamı, aileye aittir. Alt katları dükkan olarak yapılan apartmanda Ulubay Pastanesi bulunurmuş. Eşinin işyerine yakınlığından dolayı seçilen bu yer konut-işyeri ilişkisinin yer seçimi açısından oldukça önemli bir kriter olduğunu göstermektedir. "Talatpaşa'daki evimiz, zemin kat hariç üç kattı. Biz en üst katta otururduk. Orası tamamen bizimdi. Altında Ulubay Pastanesi vardı. Tıp Fakültesi’ne eşim yürüyerek gider gelirdi; öğlen yemeklerine bile eve gelirdi. Evimiz güzeldi, modern döşenmişti. Her daire dört oda bir salondu, mutfağımız büyüktü. Çocukların odası ayrıydı. Bizim odamız da ayrıydı. Geniş bir salonu vardı. Projede kaloriferli idi. Paramız yetişmedi, kalorifer yapılmadı, sobalı oldu. Evimizin etrafında, Dikimevi’nin arka taraflarında güzel evler vardı."Dönemin modern yaşantısı içerisinde zengin bir çevreye sahip olan Naime Bademli’nin nişan töreni Resim ve Heykel Müzesi'nde yapılmıştır. Bu çok yönlü modern yaşam tarzı, evin dekorasyonunda kendisini göstermiştir. Bademli, kimsesiz çocuklarla ilgilenmek için kimsesizler yurdunu ziyaret ettiğinden, Hasan Ali Yücel'in kızı Canan Yücel ve İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker’le arkadaşlığına , Talatpaşa'daki evin yanısıra Keçiören'de bulunan bağ evlerine dek, görüşmede bir çok konuya değinmiştir. "Bağlarımız Dikimevi'nden uzaktı, kiraz bağları vardı. Orada herkesin bağı vardı, annemler bağa giderdi. Keçiören’de, Ayvalı'da bağlarımız vardı. Üzümler toplanır gelirdi. Eski evimizde bahçe içinde bahçıvanlarımız vardı. Adamlarımız çoktu. Annem onların ayaklarına temiz bezler bağlardı, üzümler çiğnenirdi, pekmez yapılırdı. Ayrıca şarap da yapılırdı. Tabii bunlar çok eski, şimdiki hali nerede. Annem benim çok akıllı bir kadındı, herkesi idare ederdi. İşçileri, bahçıvanları idare ederdi, ekerler biçerlerdi. Annem bakardı hep onlara, zamanla her şey değişti. Evin tek kızıydım; bir ablam vardı, romatizması kalbine vurdu, vefat etti. Ben çok şımarık bir kızdım, ağaca çıkar dut yerdim… Eşimle ailelerimiz görüşürdü; ben büyüyünce beni istediler, bana söz kesildi. Beni babam rahat büyüttü; çıkardık biz gezerdik Anafartalar'daki yokuşta. Rahmetli eşim İstanbul Tıp Fakültesi'nde öğrenciydi. Evimizde telefonumuz vardı; eşimle telefonlaşırdık, haberleşir çıkardık. Serbest büyüdüm ben. Konservatuvar’ın yanında bir tarla vardı , ben orada bisiklete binerdim. Mezun olduğumda Konservatuvar’da talebeler vardı. İnönü bile konsere gelirdi. Bizim evin bahçesi Konservatuvar’ın bahçesine bakardı. Ben müziğe düşkündüm. Giyim kuşam da güzeldi İİlkokul hocam beni çok severdi, git Naime istediğini yap derdi. Konservatuvar’ın karşısında tek sıra halinde Tekmen evleri vardı. Evimizin bahçesinde partiler verirdik. Giyinir kuşanırdık; çok güzel misafirlerimiz gelirdi. Ankara Palas'ta -eski Meclis'in karşısında- orada balolarımız olurdu. Eşim de bana her baloda ayrı elbise yaptırırdı. Arkadaşlarımız çok iyi insanlardı. Eşimle nişanlandıktan sonra çok bekledim; tam üç sene bekledim. Eşim mezun olup gelene kadar bekledim. İlk yerimiz Niğde Aksaray'dı. Eşim oraya tayin oldu, ben de orada öğretmenlik yaptım. Öyle parayla değil, gönüllü çalıştım. Doğuya gittik. Erkek kardeşim Boğaziçi Lisesi'nde okurdu. Yatılı okurdu. Evlenme günümüz 1 Nisan'dı. Kardeşime davetiye gönderdik, 1 Nisan şakası sandı, düğünüme gelmedi. Evlenmemiz bir alemdi. Oğlumu çok severdim, onun bir dediğini iki etmezdim. ODTÜ’de şehir plancısıydı."Evin Kızılay merkeze yakın olması nedeniyle alışverişlerin Kızılay'daki Gima'dan yapıldığını söyleyen Naime Bademli, aynı zamanda Kızılay'ın simgesi olan Gima'yı da görüşmede önemli bir odak olarak ifade etmiştir. Eşinin görevi nedeniyle çocukları ile birlikte bir süreliğine yurt dışında kalan kullanıcı 1950'li yılların modern mimarlığının kültürler arası taşıyıcılığını da görüşmede aktarmıştır."Alışverişe Kızılay'daki Gima’ya giderdik. Bakkaldan falan alışveriş yapmazdık. Yemeğe de çıkardık. Yemeğe daha ziyade Ulus'a giderdik, Ankara Palas'a yemeğe giderdik. Gezerdim: "Bir şey gördüm şunu alalım mı?" deyince rahmetli eşim hiç itiraz etmezdi. Eşim Almanya’ya gitti doktorası için, ben de Ankara vapuruyla arkasından gittim. Ahter'i ve oğlumu aldım. Marburg'a gittim. Biraz da benim Almancam vardı. Ahter okula gitmiyordu. Oğlum okula gidiyordu. Ulucanlar Cezaevi'ni hatırlıyorum. Korkardık biz oradan geçerken. Konservatuar'ın yanından yukarı doğru bir yol giderdi. Oradaki evi sattık."Evin ikinci kuşak kullanıcısı olan, 1950 doğumlu Ahter Kıral, oturdukları yerin önemine değinerek, çocukluğunun Dikimevi'ni, konumunu ve bir aile apartmanı olan evlerinin mekansal şekillenişini, 64 yıllık bir tarihsel yolculuğa çıkarak paylaşmıştır. "Evimiz Talatpaşa Bulvarı ile Demirlibahçe Sokağı'nın köşesindeydi. Tıp Fakültesi'nde çalışanlar, paşalar, öğretim üyeleri otururlardı. Bizim de çocukluğumuz orada geçti. Kavaklıdere’de, Tunalı Hilmi'de bağlar vardı; biz oraya giderdik. Babaannemin evi vardı, evler iki katlıydı. Anneannem, dayım, biz ve babamın sekreteri otururduk. Hep tanıdık, bildik kişiler otururdu. Her katta iki daire vardı. Toplam sekiz daire ve alta dükkanlar vardı. Mülkiye'nin orada babaannemin evi vardı; iki katlı bir evdi. Giriş vardı, sağ tarafta bir oda, karşıda bir mutfak, salon vardı, hol vardı; orası bizim yemek odamızdı. Oturma bölümümüz büyük bir balkona açılırdı; köşesi yuvarlak. Banyosu vardı, banyoda kurnası vardı. Sonra şofben takıldı. İlk yıllarda termosifon dedikleri odun sobası vardı. Pazar günleri banyo günümüzdü, bizim için de çok sıkıcıydı. Hafta sonları bağ evine giderdik. Biz evden çok memnunduk, bahçe içindeydi ev; bütün hayatımız sokaklarda kovboyculuk oynayarak geçti."Anne ve babasının zengin çevresinin içerisinde büyüyen Ahter Kıral, yapının kullanıcılarına dair detaylı bilgiler aktarmıştır."Annem Kız Teknik Öğretmen Okulu’ndan mezun. Aynı okulda öğretmen kendisi, babam doktor. O çevrede Konservatuvar’ın hocaları, Konservatuvar’a gelen yabancı hocalar falan otururdu. Bizim de çok yakın dostlarımız, avukatlar ve doktorlar otururdu. Alışverişe Ulus’a gidilirdi, Beykoz Ayakkabıcısı vardı. Ayakkabılarımızı oradan alırdık. Ayakkabılar katır kuturdu, hiç sevmezdik. Babam ayakkabılara baktıra baktıra eve getirirdi bizi. Kapılarımız hep açıktı, herkes birbirine giderdi. Evi yapan işçilerden birini babam çok sevmiş, ona sen bizim kapıcımız olur musun? demiş; en alt katı onlara vermiş, çocukları ile birlikte yıllarca orada onlar oturdu. Bir katta dayımın karısının annesi, bir katta anneannem oturdu. Bir katta da biz, bizim yanımızdaki dairede babamın sekreteri oturdu. Anatomi kürsüsünün sekreteri idi. Çok cüzi kiralar veriyorlardı. Kapıcı hiç vermiyordu. Paradan çok farklı değerler vardı. Annemin annesi çok zengin; maddi sıkıntıları yoktu. Maddi sıkıntı olmayınca da çok daha farklı bir yaşamları vardı. Annem çok farklı büyütülmüş, farklı yetişmiş bir kadın. Toplumun geleneksel yapısına uygun yetişmemiş. Anneannem tam bir Ankaralı; beş çocuk büyütmüş. Annem babamla evlendikten sonra çok farklı bir yaşam sürmüş; babamla Almanya'ya gitmişler, babam Doçentlik çalışmasını yapmıştı. Annem orada daha modern yaşayan bir kadındı. Bu evin dekorunu bile annem kendi yapmıştır. Herkes bizim etkimiz olduğunu düşünür ama kendisi yapmıştır. Şu resmin karşısına geçip saatlerce bakıp yorum yapar. O, annemin yaratıcılığı ile ilgili."Evdeki mobilyaların bir kısmı satın alınmış, bir kısmı marangoza yaptırılmıştır. Naime Bademli’nin kültürel birikimi, evin dekorasyonunda özel bir yaklaşım geliştirmesine olanak sağlamıştır. "Annem eve çok meraklıydı. Evde maundan bir vitrin vardı. Cevizden, büyük, kare masa; aslan bacaklı idi, açılır kapanırdı. Annem o masanın üzerine cam kestirmişti, örtü örtmezdi. Yine maundan bir büfemiz vardı. Büfenin üzerinde bir tablomuz vardı. Orası yemek bölümüydü; mutfakla bağlantısı vardı. Uzun, diktörgen, dört bir tarafı cam olan bir yerdi ve balkona açılırdı. Orada iki ayrı birim vardı. Birinde, siyah ayakları olan acı sarı koltuk vardı. Berjerin ağırlığı gibi değildi, yanları açıktı. Mobilyaların bir kısmı bir yerden satın alınmıştı, bir kısmı da, özel marangozları vardı onun tarafından yapıldı. İki yatak odası, bir antresi, bir girişi vardı, bir yerde alaturka tuvaleti vardı. Banyosu vardı. Banyosu kurnalı ve termosifonlu idi. Odunla yakılıyordu. Babam yenilikçi bir insandı. Hemen şofben aldı getirdi. İnsanlara da gösterdi. Böyle kibrit çakılıyor, böyle yanıyor, suyu ısıtıyor diye herkese gösterdi. Salon salomanjede kitaplarımız kütüphanemiz vardı. Sonra bir koltuk vardı, açılıp yatak olan. Biz üç kardeş bir odada kalırdık; abim, ablam, ben. Fakat sonra biz ablamla aynı odada kaldık, abime ayrı oda yapıldı. Dolayısıyla o salon salomanjenin arasına kadifeden bir perde yapıldı. Gece yatak açılırdı, abim orada yatardı, sonra gündüz toplanırdı. Çünkü annem estetiğe çok meraklıydı. Şık gece lambaları, uzun maundan dikdörtgen sehpalar, ayaklı koltuklar vardı."Kullanıcının kültürel etkileşimleri ile evin içerisindeki dekorun değişimi mümkün olmuştur. Evin oğlunun yurtdışından gelmesiyle, gördüklerini kendi evinde uygulamak istemesini hoşgörü ile karşılayan kullanıcılar, yeni bir deneyim yaşamışlardır. "Abim ODTÜ’de okurdu; bir gün geldi, her taraf ayak dedi. Hepsine baza yapıldı. Annemle babam bizlerin fikirlerine çok önem verirlerdi. Hemen babam ustayı çağırdı: "Peki oğlum ne yapmak istiyorsun?" dedi. Bütün ayaklar kesildi. O zaman abim Danimarka’dan gelmişti. Sonra bütün evin kapılarının çerçeveleri siyaha boyandı. Bütün duvarlar beyaz, kapıların çerçeveleri siyah; koltukların yüzü değişti. Bunlar 1964 yılında oldu. Evin şekli şemali değişti. Bizlerin katkıları başladı. Annemle babam çok hoşgörülülerdi.Babam hayattayken dedi ki, bütün çocuklara sırayla ev alalım. Babam ilk önce Tunalı Hilmi, Kavaklıdere'de ev almayı istedi. Fakat oralar o zaman o kadar tenhaydı ki, annem çok ağladı: ben oraya gitmem, benim bütün arkadaşlarım burada diye. Bu evi 1968’de babam öldükten sonra aldı. Bu evin mimarisi kötüydü, çok beğenmediler." Zengin sosyal yaşam, kullanıcıların Talatpaşa'daki evlerinde ve evin çevresinde gerçekleştirdikleri pratiklerle gelişmiştir."Biz her hafta sonu ailecek dışarıda yemek yerdik. O zaman Sakarya’da Piknik vardı. Babam da çok esprili adamdı. Herkese gelir, ayrı ayrı, bu akşam seninle Piknik'te buluşalım derdi. Biz hepimiz birbirimizden saklardık. Hepimiz aynı saatte Piknik'e giderdik. Bütün aile orada buluşurdu. Bütün aile çok şaşırırdı. Her yemekten sonra babamla ben vals yapardık. Babam klasik müziğe çok meraklıydı. Çok hoş yaşamları olmuş. Sosyal yaşamları çok zenginmiş. Annemler her hafta sonu evde parti verirdi, evde yemekler hazırlanırdı. Yemekleri annem yapardı, yardımcısı da vardı. Annem çok iyi yemek ustasıdır. Her geceye elbiseler dikilirdi. Biz çocuklar merhaba derdik, giderdik; sonra gece uyanır, gece yarısında yemeklere takılırdık. Yazın Marmara Adası'na gidilir, 40 gün orada kalınırdı, ev tutulurdu. Babam anneme iş yaptırmazdı. Orada bir yardımcı bulunurdu, yardımcı bütün yemeklerimizi yapardı. Biz de öyle gezerdik. Babamın çok yakın arkadaşı Oktay Rıfat vardı. Evde şiir günleri yapılırdı. Şiirler okunurdu. Babam aydın bir insandı. Dedem -babamın babası- da felsefe hocasıydı. Onun da hoş bir çevresi vardı. Halalarım çok güzel şiirler okurdu. Kapıdan birbirlerine şiirler okuyarak girerlerdi.Almanya’ya gidilince ablam anneannemde kaldı. Konservatuar'ın karşısında bir Hatip Çayı vardı. Sık sık yağmurlarda taşar ve sel olurdu. Hatip Çayı'nın üzerinde sanırım Hacer Bulut Sineması vardı. Konservatuvar’a devamlı giderdik. Arkadaşlarımın halası orada Almanca hocasıydı. Bale resitallerine giderdik. Konserlere giderdik. Ben piyano dersleri alırdım. Alt katta bir Rum kiracımız vardı. Onun kızı vardı, Madlen Abla. Ertuğan Saydam, Madlen Saydam."Mekan kullanıcının sosyal ve kültürel çevresi ile birlikte şekillenmiştir.Kültürler arası etkileşim mekana yansıyan düzenlemelerle kendisine yer bulmuştur. Bu durum mekanın sadece bir nesne olarak değil, hayata dair bir özne olarak insanın yaşamındaki önemini ortaya koymaktadır.