Güneş Sitesi Altındağ İlçesi Zübeyde Hanım Mahallesi Turgut Özal Bulvarı üzerinde tek ada üzerinde üç blok halinde inşa edilmiştir. Yerleşim, blokların arazi üzerindeki konumlanmaları, gündelik hayatta sosyalleşmeye olanak sağlayan çözümleri ve sade cepheleri ile önem taşımaktadır. Blokların mimari projelerinin kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Ancak sözlü görüşmelerde yapının mimarının Mimar Niyazi Uluçay olduğu ifade edilmiştir. Mimari projeler 1961 yılına tarihlenmektedir. 1968 yılında yapılan çevre düzeni projeleri Yüksek Mühendis Mimar Cevat Tunçel tarafından hazırlanmıştır. Ayrık nizam üç blok halinde bodrum kat, zemin kat ve 10 normal kattan oluşan bloklar Nafia Sigortalı İşçiler Kooperatifi tarafından inşa ettirilmiştir. A-B-C Bloktan oluşan yerleşimde, bloklar orta bölümde merdiven ve sahanlığın bulunduğu “H” formunda hem dışa dönük hem içe dönük bir tasarım yaklaşımıyla ele alınmışlardır. Ön ve arka cephelerinde içeri doğru çekmelerle blokların ağır kütle etkisi dengelenmiştir. Bu cephelerdeki süreklilik, sağır duvarların yatay ve düşey etkisini güçlendirmiştir.Güneş Sitesi’ni oluşturan blokların kat planları merkezde yer alan sirkülasyon çekirdeği, çekirdeğin etrafında yer alan servis birimleri ve her katta simetrik konumlanmış tek tip dört daireden oluşmaktadır. Sosyal konut olarak yapılan daireler küçüktür. Katlarda dört dairenin açıldığı geniş kat sahanlığı aynı zamanda bir toplanma ve sosyalleşme alanı olarak kullanılmaktadır. Dairelere tuvalet ve mutfağın açıldığı bir antreden girilmektedir. Salon ortada yer almakta, odaların ve banyonun açıldığı küçük birime doğrudan salondan ulaşılmaktadır. Balkonlar salon ve mutfağı ilişkilendirecek biçimde merkezde konumlanmıştır. Güneş Sitesi çevresindeki üç-dört katlı yapılardan farklı olarak üç blok halinde düşeyde yükselen, kütlenin ağır etkisini çekmelerle rahatlatan, asansörü ve döneminde ilk olduğu söylenen çöp bacası ile özgün bir yerleşim örneğidir.
Y. Müh. Mim. Cevat TunçelÇatı projesi 1965 senesinde, çevre düzeni projesi de 1968 senesinde yapılmıştır.
Hüseyin Rahmi Ataizi-Güneş SitesiGörüşmeyi Yapan: Tezcan Karakuş CandanGörüşmeyi Derleyen: Tezcan Karakuş CandanGörüşme Yapılan Kişi: Hüseyin Rahmi AtaiziGörüşmeden Derlenen Bilgilerİnşaatı 1961 yılında başlamış olan Güneş Sitesi, Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü ve Karayolları Genel Müdürlüğü'nde çalışan işçiler için, DSİ ve KGM yerleşkelerinin hemen arkasında, bir işçi mahallesi kurgusuyla tasarlanmıştır.Temeli o dönemin DSİ Genel Müdürü olan Süleyman Demirel tarafından atılmış olan site işçiler için düşünülmüş, ancak işçilerin birçoğu kooperatifin borcunu ödeyememiş ve sigortalı herhangi bir işçi olması kaydıyla, haklarını başka işçilere devretmiştir. Görüşme yapılan Hüseyin Rahmi Ataizi'nin babası da bu devir süreci ile kooperatife katılmıştır. 10 katlı , H formunda tasarlanan yapılar, Ankara'nın ilk asansörlü ve çöp bacalı binalarındandır. Projenin mimarı Niyazi Uluçay, müteahiti ise Tahsin Doğru’dur. Görüşmeye konu olan daire, aylık 125 TL taksitle, Denizcilik Bankası’ndan çekilen 3500 TL kredi ile edinilmiştir. Kullanıcı Hüseyin Rahmi Ataizi 1954 yılında Kazıkiçi Bostanları’nda Arnavut Mahallesi’nde, Arnavutlara ait bir evde doğmuştur. Babasından ve dedesinden aktarılanlara kendi hatıraları eklendikçe, Güneş Sitesi ile başlayan görüşme keşfedilmemiş konuları gündeme taşımıştır. İskitler, Siteler ve Güneş Sitesi’nin geçmişi ,halkalar birbirine eklenerek görüşmede gün yüzüne çıkmıştır. "1954 yılında Kazıkiçi Bostanları denilen yerde doğdum. 1965 yılına kadar orada oturdum. 1965 yılında ise Güneş Sitesi’ne taşındım. O günden beri orada oturuyorum. İskitler’in olduğu şu andaki yerin tamamı 1950’li yıllarda sebze bahçeleri, bostan, kavun-karpuz ekilen ve bir de Ankara'nın meşhur Hayat Suyu’nun menbaının olduğu yerdi. Siteler’in ilk kuruluşu da Kahveler Durağı denilen yerde, yani İstanbul Caddesi’nin olduğu yerdedir. Tomrukçular mobilyacılar orada kuruldu. Daha sonra yanılmıyorsam 1962-63 yılında bir yangın çıktı ve yangından sonra tomrukçular Siteler’e taşındı. Bir kısmı da Güneş Sitesi’nin oraya geldiler, Güneş Sitesi’nde üç-dört metre aşağıya inildiğinde hala odun talaşı çıkar. İskitler; Kazıkiçi Bostanları ve sebze bahçelerinin birleşmesinden oluşmuştur. İsmet İnönü'nün at tavlası vardı, yarış atlarının bakım yeri vardı. Şimdiki Zübeyde Hanım Parkı'nın olduğu yerdeydi. Oralar da zaten gecekonduydu."1940'lı yıllarda Yugoslavya'dan gelen Arnavutların yerleştiği , o dönemde Arnavut Mahallesi olarak anılan İskitler, 1960’lı-1970’li yıllarda göç almaya başlamış, ağırlıklı olarak Kızılcahamam, Gerede'den göçenlerle nüfus artmıştır. 1950'li yıllarda Ankara zahirecilerinin ikamet ettiği bölge olan İskitler’de, Makarnacı Yakup'un, İstanbul’lu Fahri Bey’in evleri vardır. Çok kültürlü bir yerleşim olduğu görüşme ile günışığına çıkan İskitler’de zahirecilik, meyve ve sebze işleri Arnavutlar tarafından yapılmaktadır. "1940'lı yıllarda muhacirler geldiği zaman Yugoslavya’dan, ilk, Kahveler Durağı’nda, sebze bahçelerinin olduğu yerde, İstanbul Caddesi’ne yakın yerde yerleşmişler. Arnavut Mahallesi diye bir mahalle vardı. Esas sebze bahçelerinin ve Kazıkiçi Bostanları’nın ismi Arnavut Mahallesi’ydi. Arnavut Mahallesi, Varlık Mahallesi’ne doğru gitmeye başladı. 1940'lı yıllarda oralarda Arnavutlar otururdu. Çok değişik bir mahalle ortamı vardı. Kapılar kilitlenmezdi. Herkes evinin önünü, kapısını süpürürdü. Hala duruyor Arnavut Mahallesi evleri. Arnavut Mahallesi, Kahveler Durağı ile Gevrek Sokak arasındadır. Benim doğduğum sokakda oradadır. Arnavutların evinde doğdum. Geldiklerinde kendileri yapmışlar. Devlet yer göstermiş Yugoslavya göçmenlerine. Onlar da ufak ufak başlamışlar, sonra o civarın en güzel evleri haline gelmiş evler. İki katlı, altı avlu, üstü oturma yeri. Bahçeli. Benim doğduğum ev, Nuriye Hanım teyzelerindi. Kalabalık bir aileydik. Alt katında sofa vardı hatırı sayılır büyüklükte, yemeklerimizi orada yerdik. Yukarıda beş odası vardı. Tuvaletimiz dışarıdaydı. Banyo diye bir olay yoktu. Salonun bir köşesinde 1.5 metreye 1.5 metre havuz gibi bir şey vardı, hamamlık denirdi. Haftada bir gün banyo yapılır, ondan sonra üstü kapanır, sedir olurdu. Benim doğduğum bu evin içini bilmiyorum ama kendisi duruyor. Dedemin, o sokağın başında manav dükkanı vardı. Dedemin de lakabı İstanbullu Hüseyin Rahmi'ydi. Dedemin ismini taşıyorum ben. Dedem Yemen’den çıkıp geldikten sonra subaylıktan ayrılmış. Teşkilatı Mahsusiye’de Kurtuluş Savaşı’nda görev almış. Bizim kökümüz Suriye Lazkiye. Biz ordan gelmişiz. Hatay, İskenderun derken Ankara'ya gelmişiz. Rahmetli dedem İskenderun'da kabzımallık yaparken, yani meyve ve sebze komisyonculuğu yaparken iflas ediyor, Ankara'da halin açılacağını duyuyor. Meyve-sebze hali var diye Ankara'ya göç ediyor. 1940-45 arasında galiba. Meyve-sebze halindeki komisyoncu numarası birdir dedemin. Osmanlı Bankası’nın hissedarlarındandı. Adı Hüseyin Rahmi Ataizi’dir. Operadaki Osmanlı Bankası'nın taş binasında dedemin resmini gördüm. Arnavutlar ilk önce Dışkapı'da Atıfbey Mahallesi’ne geliyorlar. Atıfbey Mahallesi’nden de Arnavut Mahallesi’ne geliyorlar. O zaman nüfusun yüzde 80’ini Arnavutlar meydana getirirdi." İskitler ve Siteler’de, göçlerle birlikte, imalatçı esnafın profili de değişmiştir. Daha önce Siteler esnafının tamamına yakını Karadenizli iken şimdi hepsi, ya Düzce’li, ya Kızılcahamam’lı, ya da Gerede’li olmuş durumdadır. Göçle birlikte İskitler giderek değişmeye başlamış ve daha önce sebze meyve bahçeleri olan yerlerde konutlar yapılmıştır. "Şimdiki muhtarlığın olduğu yer olan Zübeyde Hanım Parkı’nın olduğu yer eskiden Ahmet Ağa'nın lahana ve ıspanak bahçesiydi, 1960’larda. Ben ilkokulu Yenituran İlkokulu’nda bitirdim. Ondan sonra Evliya Çelebi Okulu’na gittim. Bizim bloklardan okula gitmek çok zordu; çamurdu her yan ve yol yoktu. Hep sebze bahçesi, marul, kıvırcık soğan bahçeleri vardı. Her bahçede büyük büyük havuzlar vardı sebze ve meyve yıkamak için."Görüşmede kullanıcının yaşamından çevresel ve sosyal kesitler, mekan ve insan ölçeğinde gündeme gelmiş, İskitler’deki çok kültürlülük ilgi çekici boyutlara ulaşmıştır. İnönü'nün at tavlası, Arnavut Mahallesi’ndeki bayramlar, Ankara Çayı, Hıdırellez kutlamaları, Atatürk Orman Çiftliği, dönemsel olarak gerçekleşen doğal afetler ve iskan değişimleri, dönemin siyasal ilişkileri içerisinde önemli bir yeri olan 1950 tarihi ve Marshall yardımı, kullanıcının belleğinden çıkıp, geleceğe taşınmıştır. "Çok büyük bir arazi vardı; orası İnönü’nün at tavlasıydı, akşamları orada antrenman yaparlardı. At yarışları da Hipodrom’da yapılırdı. Şimdiki Atatürk Kültür Merkezi'nin olduğu alan Hipodrom’du, Kazıkiçi Bostanları ile burası karşı karşıyaydı. Biz Arnavut Mahallesi’nde otururken, milli bayramlarda -köprü falan yoktu, Ankara Çayı akıyordu- bedava törenleri izleyebilmemiz için insanları sırtlarında beş kuruşa Ankara Çayı’ndan karşıya geçirirlerdi. Orada at yarışları ve Hıdırellezler yapılırdı. Hıdırellezde, her mahalle, her sokak, Gevrek Sokak, Kayısı Sokak, Zerdali Sokak, Çıkmaz Sokak birşeyler hazırlar, şenlikler yapılırdı. Sadece bizim mahalle giderdi, çünkü çok yakındı, başka da gidecek yer yoktu. Atatürk Orman Çiftliği'ne, nasıl diyeyim, Marmara Oteli inşaatının altında bir yer vardı, oraya gitmek büyük olaydı, neyle gideceksiniz, araç yok.. Pehlivan Mehmet’in bir kum kamyonu vardı, kolla çalışırdı, ona biner giderdik. 1957’de büyük bir sel geldi, rahmetli babam yedek subaydı ,askeri kamyon getirdi. Arnavut Mahallesi'ndeki insanları tren garına getirdiler. Marshall yardımından gelen peynirler vardı, onlardan dağıtıldı... Orada kaldık bir kaç gün... Ondan sonra 1962’de bir sel daha geldi. Mahallemiz kottan aşağıdaydı. İstanbul Caddesi’nden, Ankara Çayı’ndan su taştığı zaman ilk bastığı yer bizim mahalle olurdu. Ondan sonra yolu biraz yükselttiler, set haline geldi. 1960 İhtilali'nde Fahri Bey’in evinde oturuyorduk. Orada bir subay vardı, alelacele gitti. 1963'te Kenedy'nin ölümünü de orada duydum." Dönemin simge isimleri ile bağlantılı bir yerleşim olan İskitler’in geçmişi görüşmede öne çıkmış, arka arkaya tarihsel, simgesel kişilikler ve olaylar görüşmenin içinde önemli bir yer edinmiştir. "İskitler’de Güneş Sitesi’ne geldiğimizde, 1965 yılında ,sekiz ay elektriksiz ve susuz oturduk... Babam da o zaman ODTÜ'de çalışıyordu. Ona da teklif etmişler, onunla birlikte beş arkadaşı da girmiş. Babamın adı Hasan Tahsin Ataizi. Genel atölyelerde idi, atölye sorumlusu idi. ODTÜ önce Meclis’in arkasındaydı, sonra taşındı yerine. Ayrancı Pazarı’nın olduğu yerdeydi. Hatta gelip gitmek problem oluyor diye burada mı ev tutsak denilirdi. Güneş Sitesi’nde şimdi üçüncü kuşak oturuyoruz. Babamlar, ben ve benim çocuklarım... Maalesef son dönemlerde Güneş Sitesi’ndekiler gitmeye başladılar, hep ilk gelenlerin devamı.. Çok rahat olay. 1965’de Ankara'nın en yüksek binası derlerdi. Herkes geçerken bakardı ve fotoğrafını çekerdi. Ne zaman ki sanayii taşınmaya başladı, Ata Sanayi, Demir Sanayi, bizim orası çöktü. Muhtarlığın olduğu yerde de, büyük sanayi ve yeni sanayi kuruldu. Sanayi geldikçe bostanları aldılar. 1965-1970’te sanayi geldi. Cepa'nın sahibi İsmet Celepcioğlu'nun evi de oradaydı, hala duruyor. İskitler’in kurulan ilk yerleşimi Setli (Ataman) Sokak’tı. İsmet Celepcioğlu'nun dışında Avaroğlu vardı. İsmet Tereyağoğlu, Necati Tereyağoğlu vardı. Zahireciler vardı. Ankara'nın en büyük zahirecileri de Arnavuttur, Akyol Kardeşler... Arnavutlar genellikle zahirecilik, manavcılık yaptılar. Sakarya Caddesi'nde Köroğlu Bakkaliyesi vardı, yanındaki manav Bedduş amca da Yugoslav göçmeniydi, o manavın sahibiydi.” İkamet edilen konut ile merkez arasındaki bağlantı, sosyal ve kültürel ihtiyaçların karşılanması üzerinden kurulmuş bir köprüdür. Kullanıcılar, evleri ile merkez arasındaki bu köprüyü sinema ve tiyatro için kullanmaktadır. "Lise dönemlerinde, 1970'lerde Kızılay'a gelirdik. Bütün bir hafta para biriktirirdik. Pazar günleri sabah 10’da matineler olurdu. Büyük Sinema’ya gelirdik. Orada “Kuduz” filmini seyrettik. Ankara Sineması vardı Necatibey'in köşede; Yılmaz Güney filmlerini orada seyrederdik. Sinemaların önünde Tommiks, Teksas, Zagor ve Tenten kitapları vardı. Okursanız beş kuruş, alırsanız 15 kuruşa. En son Soysal Han'daki Ulus Sineması’na geldim, orada Marlon Brando'nun bir filmini seyrettim, 2.5 liraydı."Kullanıcı faktörü, her yapıda olduğu gibi, zaman geçtikçe ihtiyaçların artması ve yaşam tarzının değişmesiyle birlikte, yapıya müdahale biçiminde öne çıkmaktadır. Balkonların alan büyütmek için kullanılması, mimar ile kullanıcı arasındaki çatışmanın ilk sonuçlarıdır. Kullanıcı kendi ihtiyaçlarına göre azami metrekare kullanımı talep etmekte, bunu gerçekleştirmek için yapı kütlesinin açık-kapalı dengesini bozan uygulamalardan kaçınmamaktadır. "Güneş Sitesi’nde her katta dört daire var. Net 88 metrekare, tadilatlarla birlikte net 90 metre kareye çıkarttık. Ufak çocukları oraya attık, birer oda daha elde ettik. İki oda, bir salon, mutfak, banyo; mutfak küçük. Tek balkonu vardı, herkes balkonu kapattı. Şu anda açık balkonumuz yok.. Üstten bakıldığında bloklar H şeklindedir. Bu şekilden kaynaklı çok yer kaybettik, sahanlık da çok genişti, oradan da yer kaybettik. Sahanlık, orası ortak alandır yapıldığı günden bu yana. Bir blokta 44 daire var. En alt katta sığınak var A ve C blokta, B blokta ısıtma sistemi var. Merkezi ısıtma yapılıyor. Doğalgazla ısınıyoruz. Her ay 200 TL ödüyoruz... 115 TL doğalgaz, geri kalanı diğer masraflar... Çok güzel ısınıyoruz, kışın bile aşırı şekilde ısınıyoruz. Kışın yorgan çıkartmayız. Sitede DSİ'nin, Karayolları'nın NATO'nun işçileri otururdu. Tokyürek kardeşler vardı, hala otururlar... 1972’de kuyu vuruldu, 18 metreden su aldık.1970 yılından beri o suyu kullanma suyu olarak kullanıyoruz. Belediye şebeke için para istedi, Salı-Perşembe-Cumartesi şebeke suyu verilir, haftanın diğer dört günü kuyu suyu kullanıyoruz. Kömür yakıyorduk, fuel oile geçtik, sonra doğal gaz geldi. Kalorifer tesisatı kazan yapısı olarak iyi ama eskidi... Borular her an elimizde kalabilir. Yerler mozaikti, şu anda laminat yapıldı; pencereler ahşaptı, bazı dairelerimizde orijinal hali duruyor.. Mutfakta dolaplarımız vardı, tezgah beyazdı. En çok kızdığımız şey banyonun küçüklüğüydü. O kadar küçüktü ki, termosifon kazanımız vardı, oradan su sıçrar soba sönerdi. Annem mutfakla ilgili bir şey söylemezdi. Arnavut Mahallesi’nde de mutfak çok küçüktü. Biz çok kalabalıktık, 14 kişi yaşadık. Arnavut Haşim Amca’nın evindeydik, Gevrek Sokak’ta. Hala duruyor. Kanalizasyon yoktu, fosseptik çukuru vardı... Tuvalet evin beş-altı metre dışındaydı... Yedi-sakiz tane de ev kalmıştır, Çıkmaz Sokak ve Zerdali Sokak’ta .. Tuslog'tan önce Amerikalıların deposu bizim mahalledeydi. Çıkmaz Sokak’ın yanında hala depo olarak kullanılıyor.. Yiyecek içecek depoları vardı; tek depo vardı ve çok büyüktü. Amerikan askerleri araçlarla gelir yiyecek ihtiyaçlarını alırlardı. Biz çocuktuk, bize çikolata, konserve ve kola verirlerdi. İskitler göç almaya başlayınca, sanayi kaldırılınca Zübeyde Hanım Mahallesi mezbelelik haline geldi. Bahçemiz ortak alan olarak kullanılıyor. Alışverişlerimizi Ulus’tan yapardık. Eskiden Yıldırım Açık Hava Sineması vardı. Buna Arnavutlar giderdi. İskitler Açık Hava Sineması camiinin yanındaydı, oraya da biz giderdik. O sinemanın sahibi de 1962’de Ulus’ta düşen uçak kazasında öldü. Sinema 25 kuruştu. Dedemle ben giderdik, yer ayırırdık."